Angelina Jolie: "Brad ve Ben Aynı Noktada Buluşuyoruz" | Magazin Zamanı
Son Haberler
Loading...

1 Haziran 2014 Pazar

Angelina Jolie: "Brad ve Ben Aynı Noktada Buluşuyoruz"

Angelina Jolie, ELLE Amerika için Saint Laurent kreatif direktörü Hedi Slimane tarafından fotoğraflandı. Ünlü aktrist çocukları, projeleri, evlilik ve nişanlısı Brad Pitt hakkında röportaj verdi. Aynı röportaj ELLE Türkiye'nin 15.yılı nedeniyle ELLE Türkiye Haziran ayı sayısında da derginin Amerika edisyonuyla aynı anda yayınlandı. Aşağıda röportajın tamamını okuyabilir ve fotoğraflara bakabilirsiniz(röportaj ELLE Türkiye dergisinden alınmıştır):

ELLE: Maleficent'den önce en son 2010 yılında, Turist filminde oynamıştınız.
Angelina Jolie: Oyuncu olarak bana bir fırsat verildiğinde her zaman çok mutlu oluyorum ancak asıl sevdiğim, kendimi iyi hissettiğim konu, yönetmenlik. Bir filmde oynayacaksam, kendi konfor alanımın dışında, farklı ve ekstrem bir rol olmalıydı.
ELLE: Maleficent bu tarifinize birebir uyuyor. Yine de, niye o?
AJ: Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim. Senaryoyu yazan Linda Woolverton'un (Aslan Kral) çok farklı bir yaklaşımı var. Aile filmi olduğunu biliyor; ancak ölüm ve acı gibi konuları işlemekten çekinmiyor.Bence çocuklar bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazlasını kaldırabiliyorlar.
ELLE: Maleficent'ın insanın kanını donduran bir sesi var. Kız çocuklarının kabuslar görmesine sebep olan bir ses.
AJ: Dişi bir karakter için çok ilginç bir durum, derin bir ses tonu kullanmak. Kadın oyuncular bu fırsatı çok nadir yakalarlar. Ben de evde böyle konuşmuyorum. Çoğu zaman o sesimizin nasıl olduğunu bile bilmeyiz.
ELLE: O sesi bulmak için neler yaptınız?
AJ: Sanki biri midenize yumruk atmış gibi, ta oradan geliyor. İlk denememde sanki ben değilmişim gibi geldi; sanki yabancı biri konuşuyordu. Sonra o boynuzlar takıldı, boyum iyice uzadı... Çocuklar neden benimle konuşmak istemiyor diye düşündüm.
ELLE: Setteki çocukların sizden çok ürktüğünü duydum.
AJ: Filmdeki yeni doğmuş Aurora olarak gördüğünüz, Dünyanın en tatlı bebeği. Sanırım ona bir travma yaşattım. Taktığım boynuzlar yüzünden hayatı boyunca bir keçi gördüğünde ürkecek ve bunun sebebini bilemeyecek.
ELLE: Kendi çocuklarınız da sizden kormuş, öyle mi?
AJ: Pax ilk gördüğünde gerçekten korktu. Sonra hepsi makyaj odasına gelip dişler, lensler ve diğer tüm aksesuarların nasıl çıkarıldığını görüp hepsinin sadece rol gereği olduğunu anladılar. Ancak gözlerimde o lensler varken bana hiç bakmak istemediler. Boynuzlar hoşlarına gitti, onlarla oynayıp çok eğlendiler. Boynuzlar çıkarıldığında, benim küçük bir ayıcık gibi sevimli olduğumu söylediklerinde biraz rahatsız oldum tabii.
ELLE: Çocuklarınız konusunda hep korumacı oldunuz. İkizlerden Vivienne'in  küçük Aurora olarak filmde rol almasına izin vermeniz hepimizi şaşırttı.
AJ: Çocuklarımın oyuncu olmalarını istemiyorum. Böyle bir tutkuları olursa onları durdurmayı düşünmüyorum. Ancak umarım gerçekten farklı meslekler tercih edeler. Brad ve ben onları setten uzak tutmaya, ancak bu mesleği ne övüp ne de kötülemeye karar verdik. Aurora karakterine gelince, Maleficent ondan kesinlikle hoşlanmıyor. Yüzüne bakıp "çocukları sevmiyorum, git buradan" diyor. Bunu umursamayacak, bunu duymazlıktan gelecek bir çocuk arıyorduk. Benim kızım Vivienne de adeta gölgem gibi. Yorgun veya keyifsiz olsam, hiç havamda olmasam da "annecim annecim" diye kucağıma tırmanır. Ben karşısına o cadı Malifcent olarak çıksam, kötü sözler de söylesem bana geleceğini, gülümseyip kucağına almam için ısrar edeceğini biliyorduk. Yine de zor bir karardı. Bu kararı verdikten ikigün sonra, Brad'le bir daha böyle bir şeyi tekrarlamayacağımızı konuştuk.
ELLE: Pax ve Zahara'nın da filmde ufak rolleri var. Diğer çocuklar kıskanmadı mı?
AJ: Kıskanmadılar. Diğer çocuklar bunu istemedi. Shiloh'a Aurora olmak ister misin diye sorduğumda yüzüme güldü. İsteyeceği son şey bir prensesi canlandırmak. Boynuzlu veya ürkütücü bir yaratık varsa oynayabileceğini söyledi ama prenses olmayı reddetti.
ELLE: Belli ki annesinin kızı. Siz hep korkusuz göründünüz. Hiç korktuğunuz bir şey var mı?
AJ: Ben de herkes gibi sevdiğim insanların başına kötü bir şey gelmesine korkuyorum. Ama bundan korkuyorum diye korkarak yaşamıyorum. Çocuklarım güvende ve sağlıklı, o yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum bunun için hep şükrediyorum. Korkularımız yüzünden dolu dolu yaşamaktan vazgeçmemeliyiz; denemekten yapmak istediklerimizden vazgeçmemeliyiz. Aksi halde çok zavallı bir yaşam olur. Ben bunu çok genç yaşta fark ettim. Ve en önemlisi kendin olmak.


ELLE: Bu arada yönetmenlik yaptığınız ikinci film, Unbroken yine müthiş bir hikaye.
AJ: Bugüne kadar yaptğım en zor iş. Köpekbalıkları, köpekbalığı saldırısı, iki uçak kazası, 47 gün denizde, vahşi ormanda, iki dev esir kampı, taş ocağı; 1920'ler, Hitler'in de bulunduğu 1936 Olimpiyatları.. Çok büyük bir işe kalkıştım.
ELLE: Bu hikayenin gerçek kahramanı, 97 yaşındaki eski asker Louis Zamperini'yle çok güçlü bir bağ kurduğunuzu görebiliyoruz.
AJ: Unbroken sıra dışı deneyimlerden biriydi. Beni bugüne kadar böyle etkileyen bir konu ya da film olmadı. Hayatımda Louis gibi bir insana ihtiyacım vardı; Gücü, verdiği mücadele, hayata karşı olumlu tavrı, hala pek çok şeyi başarma isteğiyle yanıp tutuşan biri. Louis Zamperini benim ilham kaynağım.

ELLE: Kariyerinizin ilk yıllarında deli doluydunuz.
AJ: 20'li yaşlarınızın başında röportaj verirken anlatacak bir şeyiniz yoktu. Ben de hep kendimi anlatmayı denedim ama söylediklerim yüzünden isyankar görünmüş olabilirim. Oysa derdim deli dolu veya isyankar görünmek değil; sadece kendimi ifade etmekti, etrafımdaki duvarları yıkıp özgür olmaktı. Sizi bir yaşam biçimine karşı zorladıklarını hissettiğinizde buna karşı çıkıyorsunuz. Aslında bu, kulağa ne kadar tuhaf gelse de tek yaptığınız kendinizi aramak, kim olduğunuzu bulmaktır.
ELLE: Çocuklarınız büyüyor. Artık ne yaptığınızın, ne kadar ünlü olduğunuzun farkındalar mı?
AJ: Filmler çekiyoruz. Babalarının aynı zamanda mobilya ve evler yaptığını, annelerinin BM(Birleşmiş Milletler) seyahatlerine çıktığını biliyorlar. Ve bunlar hakkında da çokça konuşuyorlar. Bizim komik yönlerimizi de görüyorlar, spor yaptığımızı da.
ELLE: Spor?
AJ: Painball'u seviyoruz. Evimizde bile onu oynayabilecek bir düzen kurmak istiyoruz. Brad, çocuklarla motora binmeyi seviyor. Trambolinimiz var...
ELLE: Çocuklar herkesin onlara bakmasını ve görüntülemek istemesini nasıl karşılıyorlar?
AJ: Biz onları bu konuda strese sokmamaya özen gösteriyoruz. Bir fotoğrafçı gördüğümüzde: "Sadece bir kare çekecek. Bize zararı yok. Çok saçma, biliyoruz" diyoruz.
ELLE: Altı çocukla nasıl idare ediyor, dışarıdayken hepsini bir arada nasıl tutuyorsunuz?
AJ: O yüzden altıda durduk. Hepsine tek tek ne ne kadar çok vakit ayırmamız gerektiğini, ne kadar çok ilgilenmemiz gerektiğini biliyoruz. Çocuklarım çok şanslı, evde onlarla ilgilenen iki kişi, hem anne hem babaları var. Annem bizi tek başına büyüttü, her şeyimiz oydu, her sorumuzun cevabını o bulmalıydı. Brad ve ben zamanımızı çocuklara göre ayarlıyoruz. Ben yokken evde mutlaka o var, ya da tam tersi. Her akşam mutlaka birlikte vakit geçiriyoruz. Hepsiyle tek tek ilgileniyor, konuşuyoruz.
ELLE: Brad'le sekiz yıldır birliktesiniz. İlişkiniz zaman içinde değişti mi?
AJ: Çok komik, bu soruyu hiç kendime sormadım. Şu anda siz sorduğunuz için düşüneceğim(gülüyor). Nasıl
hissediyorum acaba? Brad cevabımı çok merak ediyordur(çayından bir yudum alıp çok kısa düşünüyor).  Biz... bir aileyiz. Bir insanla ilk tanıştığınızda farklıdır; iki ayrı bireysinizdir. Birbirinize ilham olursunuz, birbirinizin sınırlarını zorlarsınız. Birbirinizi tamamlar hatta bazen tatlı tatlı deli edersiniz. Brad ve ben hayatta yapmak, yaşamak, çocuklarımıza aktarmak istediklerimiz ve inançlarımız konusunda aynı noktada buluşuyoruz. Ve bunca yılın sonunda ortak bir tarihimiz, yaşanmışlıklarımız var. Bir insanlar bu kadar çok paylaşımınız olduğunda aranızda gerçek ve derin bir dostluk da doğuyor. Bu çok rahatlatıcı, hayatınızı kolaylaştıran bir durum. Ve pek çok şeyi birlikte aşmış olmaktan kaynaklanan kocaman bir sevgi de var. Bu, ilişkimizin mükemmel olduğu anlamına gelmiyor, kimse mükemmel değil. Birbirimizle çok konuşuyor ve birbirimizi çok kolluyoruz. İkimiz de diğerini kendimizden önce tutuyoruz. Ve ailemizi de. Bu yıllar geçtikçe iyice güçlendi.
ELLE: Nişanlanmayacağınızı söylüyordunuz ama nişanlandınız.
AJ: Komik olan ne biliyor musunuz? Biz nişanlı olduğumuzu unutuyoruz. Nişanlandığımızdan beri kaç zaman geçti onu bile bilmiyorum.
ELLE: iki yıl oldu.
AJ: Teşekkür ederim(gülüyor). Çok eğlenceli bir durum. Bizim evlenmeye ihtiyacımız yok. Bunun eksikliğini hissetmiyoruz. Evlenmek aramızdaki bir sorunu tamir etmeyecek, bizi bir anda bütün yapmayacak. Daha önce evlilik tecrübeleri yaşadığımız için bunun özlemini yaşamıyoruz. Brad bana evlilik teklifi ettiğinde gerçekten şok oldum.
ELLE: Bu çocuklarınızın hoşuna gitmiştir.
AJ: Çocuklar düğün konusunda çok heyecanlı. Onlara bunun ne zaman olacağını söyleyemiyoruz. Geçen sene evleneceğimizi düşünüyorlardı ama olmadı. Bize pek çok düğün resmi çizdiler, hepsinin düğün pastasıyla ilgili fikri var.
ELLE: Düğünü planlama konusunda çok istekli olduklarını söyleyebilir miyiz?
AJ: Çocuklara "Evlenmemizi mi istiyorsunuz yoksa derdiniz düğün pastası mı?" diye sık sık soruyoruz(gülüyor). Çok tuhaf, bu bir nevi sekizimizin evliliği. Galiba çocuklar bunu kalıcı bir bağ olarak gördükleri için daha rahat ve güvende hissedecekler. Evliliğin ne anlama geldiğini, ne demek olduğunu biliyor ve anlıyorlar. Ve anne ve babanın evlenmesi fikri hoşlarına gidiyor.

Fotoğrafların internette yayınlananlarına aşağıdaki slayttan ulaşabilirsiniz:


google+

0 yorum:

POST A COMMENT

 

Gallery

s

About Us